Başımızın Tacı Annelerimiz
(12.05.2023)
Aziz Mü’minler!
Bir gün, bir adam Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’e gelerek; “Yâ Rasûlallah! İnsanlar arasında hürmete en layık ve haklarına en fazla dikkat etmem gereken kişi kimdir?” diye sordu. Peygamber Efendimiz (s.a.s.); “Annendir.” diye cevap verdi. Adam; “Sonra kimdir?” diye sordu. Peygamber (s.a.s.); “Annen’dir.” diye cevap verdi. Adam tekrar; “Sonra kimdir?” diye sordu. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) yine; “Annen’dir.“ diye cevap verdi. Adam dördüncü kez; “Sonra kimdir?” diye sorunca Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bu sefer; “Baban’dır.” diye cevap verdiler.[1]
Değerli Kardeşlerim!
Cenab-ı Hakk’a ibadet etmekle yükümlü olduğumuz gibi, yaratılan her varlığa merhametle davranmakla sorumluyuz. Yaratılmışlar içerisinde hürmet ve merhamete en layık olanlar ise hiç şüphesiz anne ve babalarımızdır. Çünkü üzerimizde en fazla hakkı ve emeği bulunanlar onlardır. Bu sebeple Yüce Dinimiz, en aziz varlığımız olan anne-babalarımıza karşı her daim saygılı ve sevgili olmamızı kesin bir şekilde emretmiştir.
Değerli Kardeşlerim!
Hepimiz dünyaya gelirken ilk olarak annelerimizin o sıcacık sevgi ve merhametiyle tanıştık ve onların sınırsız ve karşılıksız merhamet ve sevgi sağanağı altında, yani anne kucağında büyüyerek ‘insan’ olduk.
Bundan dolayı Cenab-ı Hakk, kendisine ibadetten sonra iyi muameleye en fazla anne ve babaların müstahak olduğunu şöyle ifade etmektedir: “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya da iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara ‘’öf’’ bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.”[2]
“Amellerin en üstünü hangisidir, yâ Rasûlallah?” diye soran bir sahabiye Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) de; “Vaktinde kılınan namaz ve anne-babaya iyilik etmektir.” şeklinde cevap vermiştir.[3]
“Allah’ın rızası, anne-babanın rızasında, Allah’ın gazabı da anne-babanın gazabında saklıdır.”[4] buyuran Efendimiz (s.a.s.), Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanmanın anne-babanın rızasına bağlı olduğunu vurgulamıştır. Kendisi yetim olan bir peygamberin anne-baba ile ilgili bu kuvvetli uyarısına içtenlikle kulak vermek gerektiğini düşünüyorum.
Kardeşlerim!
Şüphesiz hepimizin ortak arzusu çocuklarımızı en güzel şekilde yetiştirmektir. Ancak çocuklarımıza karşı yükümlülüklerimizi yerine getirerek geleceğimizi inşa etmeye çalışırken üzerimizde ödenmesi mümkün olmayan hakkı ve emekleri bulunan büyüklerimizi ihmal etmemeliyiz. Büyüklerimize gösterdiğimiz ilgi ve saygı oranında kendi geleceğimizden emin olabileceğimizi aklımızdan çıkarmamalıyız. Hayat çok kısa ve hızla geçiyor. Bugünkü gücümüzden ve imkânlarımızdan yoksun kalacağımız günlerimiz çok uzakta değil. Bu sebeple, yaşlılığımızda çocuklarımızın bize nasıl muamele etmelerini umuyor ve bekliyorsak, bugün ilgimize muhtaç büyüklerimize öyle davranmakla yükümlü olduğumuzu unutmamalıyız.
Değerli Mü’minler!
Bizim için sayısız sıkıntı ve meşakkate katlanan anne ve babalarımızın bu zor zamanlarındaki sitemlerine karşı sabırlı ve anlayışlı olmalıyız. Kendilerinden fedakârlık yaparak çocukluk günlerimizin bitip tükenmeyen nazlanmalarını sabırla çeken bu aziz insanların sitemlerinden incinmemek, onlara öfkeli ve sabırsız davranmamak boynumuzun borcudur. Aile ortamının sıcaklığına ve güvenine en çok ihtiyaç duydukları ahir ömürlerinde onları yalnızlığa ve kimsesizliğe terk ederek iyi bir mü’min olamayacağımız gibi ahiretimizi de mamur edemeyeceğimizi aklımızdan çıkarmamalıyız.
Hutbemi, anne ve babaya iyi muamele etmenin önemiyle ilgili Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.s.)’in şu dikkat çekici uyarısıyla bitirmek istiyorum: “Anne-babasının yaşlılığına ulaştığı halde, (onlara güzel hizmet edip, hayır duasını alarak) cenneti kazanamayan kişiye yazıklar olsun.”[5]
DİTİB Hutbe Komisyonu