Çok şerefli mü’minler,
İlk emri “Oku yaradan Rabbinin adıyla” başlayan yüce kitabımızın ilk muhatabı sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’dir. Efendimiz ve ebedî rehberimiz okuma yazma bilmezken kendisine nazil olan Kur’ân’ı nasıl bir kulluk bilinciyle okumuş ve ümmetine tebliğ etmiştir? İşte bütün bu soruların cevabı yine Kur’ân tarafından verilmektedir. “Kur’anı tertil üzere oku.” [1] Yani ağır ağır düşünerek sindirerek ve tefsir ederek. “O Kur’an’ı dura dura insanlara oku.” [2]
Sevgili peygamberimiz Kur’ân okurken âyetlerin manasına göre ses tonunu ayarlardı. Cehennem âyetlerini okuduğu zaman hüzünlenir, Allah’a sığınır, gözlerinden inci taneleri gibi yaşlar dökülür. Cennet âyetlerini okuduğu zaman sevinir Allah’a şükrederdi. Efendimiz Kur’ân’a karşı büyük bir sorumluluk duygusu taşıyordu. Zira yerlerin ve göklerin taşımakta zorlandıkları bu büyük sorumluluk duygusu onun omuzlarına yüklenmişti. Onun şahsında bizim omuzlarımıza da yüklendi. Peygamberimiz, “Beni Hud suresi ihtiyarlattı” buyurarak “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” [3] âyetinin kendisine yüklediği görev ve sorumluluğun ağırlığını ifade etmek istemiştir.
Değerli Müslümanlar,
Sevgili Peygamberimiz Kur’ân’ı sürekli okurdu. Sabah namazında başlayan kulluk bilinci yatsıya kadar devam eder, sabah namazından sonra Haşr sûresinin son âyetlerini okur, yatsıdan sonra Bakara sûresinden Amenerrasulu okurdu, çarşıda pazarda hayatın her anında Kur’ân okurdu. Gece yatağa girdiği zaman Ayetelkürsi, Felak, Nas ve İhlas sûrelerini okurdu. Gece namazına kalktığı zaman uzun uzun Kur’ân okurdu. Huzeyfetu’l- Yemani onun gece namazını şöyle anlatır: “Peygamberimiz bazen gece namazlarında Bakara ve Nisa gibi uzun sûreleri peş peşe okur ve yüz sahifeye yakın Kur’ân tilavetinde bulunurdu.” [4] buyurur.
Aziz kardeşlerim,
Sevgili Peygamberimiz kendisine sorulan sorulara Kur’ân’dan cevaplar verirdi. Kur’ân dinlemek onun en büyük zevklerinden biriydi. Sahabenin güzel sesli Kur’ân okuyanlarından Kur’ân dinler ve onlara dua ederdi.Onun zikri virdi Kur’ândı. O yürüyen bir Kur’ândı. Onun ahlâkı Kur’ân’dı. O, Kur’ân âyetleri karşısında hassas ve duyarlıydı. Bir defasında Âl-i İmrân sûresinin son âyetlerini okurken göz yaşları sel olmuş ve “Ey Ayşe, şu âyetleri okuyup da gözleri yaşarmayan nasipsizlere ne yazık” [5] buyurmuştur.
Muhterem Müslümanlar,
Îmân ve Kur’ân yolunda biricik rehberimiz ve önderimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) bizden Kur’ân’a bağlı, onu okuyan ve onunla amel eden bir ümmet olmamızı ister, aksi takdirde Kur’ân’ı okumayanları Allah’a şikayet edeceğini belirtir. “O gün Peygamber: ’Ya Rabbi, halkım bu Kur’ân’dan uzaklaştı ve yüz çevirdi.’ buyurur’’ [6] Kur’ân mü’minler için bir şifa ve rahmettir bu durum İsra sûresinin 82. âyetinde şöyle ifade buyurulur: “Biz Kur’ân’dan, mü’minler için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz. Zalimlerin ise Kur’ân, ancak zararını artırır.“ [7]
Hutbemi sevgili Peygamberimizin şu hadisiyle bitirmek istiyorum “Sizin en hayırlınız Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir.”